Son birkaç gündür bir ayakkabı almak için internette geziniyorum.
Henüz satın almamı gerçekleştirmedim. Bu satın alma amaçlı gezinmelerimden tamamen bağımsız olarak (farklı bir sekmede, diğer sekme kapatıldıktan sonra) bambaşka bir sitede kenar reklamlarında incelediğim ürünlerin resimlerinin olması ilgimi çekti.
Hani bir nevi alış-veriş için çarşıya çıktım, birşeyler baktım. Sonra alış verişimi tamamlamadan oturdum bir yerde birşeyler yiyip içiyorum. O arada garsonun servisle birlikte masaya aradığım ürünlerle ilgilli broşürler bırakması gibi birşey bu. Nerden biliyor bu adam benim az önce nereleri dolaştığımı?
Buna ben bilgisayarımda nasıl izin verdim? Girdiğim alış veriş sitesinin çerezlerini diğer site okuyabilir mi? Hayır. E o zaman demek ki alış veriş sitesi üçüncü parti çerezler (third party cookies) bırakıyor. Demek ki tarayıcımın üzerinden üçüncü parti çerezleri engellemek lazımmış.
Firefox'ta:
Seçenekler>Gizlilik sayfasına gelip, pencerenin "Geçmiş" kısmında "Geçmiş için özel ayarlar kullan" seçimi yaptıktan sonra aşağıda çıkacak olan "Üçüncü parti çerezleri kabul et=Asla" seçimini yapmak gerek.
Chrome'da:
Ayarlar sayfasını açtıktan sonra önce sayfanın altındaki "Gelişmiş Ayarları Göster"i tıklayıp Gizlilik'in altından İçerik Seçenekleri'ni tıklamak gerekiyor. Burada Çerezler bölümünün altındaki checkbox'ı işaretleyerek üçüncü parti çerezleri engelleyebiliriz.
IE:
Internet Seçenekleri'nin Gizlilik sayfasına gelerek Gelişmiş butonuna basarak açılan sayfadan üçüncü parti çerezlerin engellenmesini seçmek gerek.
Burada anlatılanlar benim küçük/büyük sorunlarımı çözerken izlediğim adımlardır. İlerde bu bilgilere kendim her yerden erişeyim diye, veya benzer sorunları yaşayan başkaları da erişebilsin diye burada biriktiriyorum. Bu adımları uygulamak, hata yapmamak ve doğabilecek herhangi bir hasar sizin kendi sorumluluğunuzdadır. Yazar(lar) veya yazılardaki bağlantıların sahipleri hiçbir şekilde oluşabilecek hata/hasarlardan dolayı sorumlu tutulamazlar.
9.12.2013
3.09.2013
Microsoft'un Truva Atı
Yaklaşık 3 sene kadar önce Nokia, Google'ın açık kaynak kodlu işletim sistemi Android'i kullanmak yerine Windows Phone'a yöneleceğini duyurduğunda durumu herkes gibi ben de şaşkınlıkla karşılamıştım. "Canlı ve heyecanlı" Android trenine binmek yerine uzun süredir iki ileri bir geri ilerlemeye çalışan Windows Mobile ve sonradan Windows Phone işletim sistemlerine tutunmasını çok garipsemiş, nedenini bir türlü anlayamamıştım. Son zamanlarda ortaya çıkan birkaç yazıda görmüştüm ki Nokia, Anroid'i seçmesi durumunda Samsung gibi bir pazar devi ile çarpışamayacağını farkederek pazarın ikincisi hatta üçüncüsü konumunda olmamak için farklı bir tercih yapmıştı. Ama Android pazarının üçüncüsü olmak bugünkü durumundan daha mı kötü olurdu?
Daha önce eski dost Symbian'ı rafa kaldırdığını duyurmasına rağmen son aylarda tekrar Symbian'lı telefonları pazara sürmesi de durumu iyice garipleştirmişti. Firmanın zaten içler acısı olan durumuna biraz daha mı acıklı bir hava getirilmek istenmişti?
Nihayet bugün gördüğüm haberler durumun nereye getirilmek istendiği konusuna bir açıklık getirdi [1,2,3]: Nokia, Microsoft'a satılıyordu. Ben hala gidişata şaşırırken, "gören" gözler olayların bu noktaya geleceğini tahmin etmiş olmalılar. Çünkü şu andaki Nokia CEO'su Stephen Elop, eski bir Microsoft çalışanıymış. Nokia'nın tüm pusulalarını Microsoft'a çevirdikten sonra şirketin anahtarını da Microsoft'a teslim ederek görevini tamamlamış. Yazılanlara göre bu birleşmenin ardından Microsoft'a geçerek şirketin "Cihazlar" bölümünün başına geçecekmiş. Bu duruma açık ve net olarak "Truva Atı" olayı deniyor.
Bana da aynı çağrışımları yaptı. Bir zamanların cep telefonu devinin acıklı bir şekilde "içerden" yıkılarak tüketilmesi kimin işine yarar? Nokia bir Finlandiya firmasıydı. Bu devi birkaç sene öncesinde kendine rakip olarak görebilecek firma olan Google ise bir ABD firması. Başka bir ABD firması olan Microsoft ile el ele verip, ikisinin de kazanacağı bir kumpasın içine çekilmiş olması hiç de bir komplo teorisi gibi gelmiyor bana. Daha birkaç ay öncesinde ABD gizli servisinin neredeyse tüm dünyanın elektronik iletişimini izlediği ortaya çıkmış ve bunun ABD vatandaşlarının aleyhine değil de ABD firmalarının lehine kullanıldığı resmen kabul edilmişken kesnilikle değil.
Daha önce eski dost Symbian'ı rafa kaldırdığını duyurmasına rağmen son aylarda tekrar Symbian'lı telefonları pazara sürmesi de durumu iyice garipleştirmişti. Firmanın zaten içler acısı olan durumuna biraz daha mı acıklı bir hava getirilmek istenmişti?
Nihayet bugün gördüğüm haberler durumun nereye getirilmek istendiği konusuna bir açıklık getirdi [1,2,3]: Nokia, Microsoft'a satılıyordu. Ben hala gidişata şaşırırken, "gören" gözler olayların bu noktaya geleceğini tahmin etmiş olmalılar. Çünkü şu andaki Nokia CEO'su Stephen Elop, eski bir Microsoft çalışanıymış. Nokia'nın tüm pusulalarını Microsoft'a çevirdikten sonra şirketin anahtarını da Microsoft'a teslim ederek görevini tamamlamış. Yazılanlara göre bu birleşmenin ardından Microsoft'a geçerek şirketin "Cihazlar" bölümünün başına geçecekmiş. Bu duruma açık ve net olarak "Truva Atı" olayı deniyor.
Bana da aynı çağrışımları yaptı. Bir zamanların cep telefonu devinin acıklı bir şekilde "içerden" yıkılarak tüketilmesi kimin işine yarar? Nokia bir Finlandiya firmasıydı. Bu devi birkaç sene öncesinde kendine rakip olarak görebilecek firma olan Google ise bir ABD firması. Başka bir ABD firması olan Microsoft ile el ele verip, ikisinin de kazanacağı bir kumpasın içine çekilmiş olması hiç de bir komplo teorisi gibi gelmiyor bana. Daha birkaç ay öncesinde ABD gizli servisinin neredeyse tüm dünyanın elektronik iletişimini izlediği ortaya çıkmış ve bunun ABD vatandaşlarının aleyhine değil de ABD firmalarının lehine kullanıldığı resmen kabul edilmişken kesnilikle değil.
22.07.2013
Windows Phone vs. Android
Bir akıllı telefon ama hangisi? Piyasada bir çok seçenek oldu. iPhone çıkışıyla bütün standartları değiştirdi. Eski dev Symbian piyasadan silindi gitti. Blackberry'nin de iPhone & Android savaşında varlık gösterememesinin ardından Android aldı başını gitti. Çok sonradan Nokia oyuncu değişikliği yapıp sahaya Windows Phone'u sürdü. Şu anda piyasada çok gerilerden üçüncü olarak geliyor. Uzun bir süredir konuşulan bir Mozilla OS var, ama fark yaratıp başarılı olacak mı, bilemiyorum.
Ben, favorim iki mobil işletim sistemini karşılaştıracağım: Android ve Windows Phone 8. Android uzun süredir Google gibi hızlı karar verebilen bir devin akıllı hamleleriyle kralın tahtını devirdi. Windows ise, bir türlü istenen başarıyı yakalayamamış mobil işletim sistemlerini son sürümlerde biraz daha derleyip toparlayarak piyasaya sürdü. Live Tile'lar bir anda bir ilgi odağı oldu
Öncelikle hayatınızda Google hizmetlerini (Maps, Gmail, Youtube gibi) sıkça kullanıyorsanız Android tüm işlemleriniz için biçilmiş kaftan. Bu hizmetleri Windows Phone üzerinde de kullanabiliyorsunuz, ama gariptir, Google Windows Phone için uygulama geliştirmiyor. Bir süre öncesine kadar "açık" olmak ile ilgili çabaları olan Google, rakibi Windows Phone'un ayağına basıp duruyor. Microsoft kendi uygulamalarını kendi geliştiriyor. Gmail, Youtube uygulamalarının geliştiricisi Microsoft.
iPhone için Gmail uygulaması geliştirmek konusunda farklı bir tutum sergilediğinin kanıtı ise aşağıda.
En son Youtube uygulamasını güncelleyen Microsoft, Youtube videolarının download edilerek offline olarak izlenmesine imkan verdiği ve reklamları göstermediği için Google tarafından bu uygulamanın geri çekilmesi talebini içeren bir mektup aldı. Eski uygulama tekrar MarketPlace'e kondu. Gariptir, eski uygulamada da reklamlar gösterilemiyordu. Mobil işletim sistemini yaygınlaştırmaya çalışıyor, bu sebeple bu tür kaprislere şimdilik boyun eğiyor.
Facebook'un da bir Windows Phone uygulaması yok. Facebook uygulamasının geliştiricisi Microsoft. Bu arada Facebook ile Google arasındaki anlaşmazlık Android 4.x sürümlerinde adres defterinin Facebook ile senktronizasyonunda (profil resimleri, durumlar vs) kesintiye sebep oldu. Windows Phone platformunda Microsoft bu işi kendisi yapmış. Telefon defteri istenirse Facebook, Google ve Hotmail (genel olarak tüm Microsoft hesapları) ile senktronize edilebiliyor. Facebook entegrasyonu tek yönlü olmasına karşın Google ve Microsoft hesapları ile entegrasyon çift yönlü (telefonda yaratılan kişiler Google ve Hotmail'e de kaydedilebiliyor).
Twitter ise her iki platformda da kendi uygulamasını geliştirmiş.
Windows Phone MarketPlace'te bir Google Maps uygulaması var, ama varsayılan olarak Microsoft Maps'i kullanıyor. Google Maps'i kullanma şansınız var, ama performansı daha düşük. Geliştiricisi de ne Microsoft, ne de Google. Google Maps'teki haritalarınıza veya yıldızlı öğelerinize de ulaşma şansınız yok. Symbian için bile bizzat Google tarafından geliştirilmiş bir Google Maps uygulaması vardı.
Android'de bir notification drawer kavramı var; tüm uygulamaların uyarıları bir merkezde görüntülenebiliyor, ekranın üzerinde, aşağıya çekince genişleyen bir bölümde. Gelen e-posta veya SMS bildirimleri, güncellenebilecek uygulamalar, Facebook'tan gelen etkinlik davetleri vs. Windows Phone ise bunları ayrı ayrı yerlerde görebiliyoruz. Her biri için ayrı live tile'ları başlat ekranınıza koyarak duruma hakim olabilirsiniz. Live tile'ların boyutlarını istediğiniz gibi değiştirerek, bizim için önemli olan şeyleri büyütebilir, dolayısıyla da bunlarla ilgili daha fazla bilgiyi (kimden mesaj geldiği veya sadece kaç okunmamış mesajınızın olduğunu) başlat ekranında görebiliriz. Windows Phone SMS'leri ekranın üstünde geçici bir süre ile görüntülüyor, ama bunu notification drawer kadar faydalı bulmadım.
Ana ekranda varsayılan olarak bir "Ben" live tile'ı var. Bu tile'ın altında Facebook (ve/veya Twitter) hesabım ile ilgili bilgi görüntüleyebiliyor, profil resmimi ve son paylaştıklarımı görebiliyorum. Android'de de ekranlardan birine benzer şeyler eklemek mümkün.
Windows Phone biraz kısayol fakiri. Kablosuz ağı, 3G bağlansını veya NFC'yi açmak için ayarlara gidip ilgili yerden bir kutuyu işaretlemem falan gerekli. Android'de ise bunları notification center'dan veya ekranlardan birindeki kısayol çubuğundan yapabiliyorum.
Ama Windows Phone'daki takvim uygulaması bence çok güzel. Android'de sadece Google Calendar üzerindeki bilgilere ulaşabilirken, Windows Phone ile hem Google Calendar, hem Outlook.com'un hem de Facebook'un takvimlerine ulaşabiliyorum. Facebook'ta davet edildiğim bir etkinlik ile ilgili bilgi ilgili live tile'da görüntüleniyor (bunu istersem sadece katılmayı seçtiğim etkinlikler ile kısıtlayabiliyorum).
Android üzerindeki Dropbox entegrasyonu Windows Phone'da Skydrive ile sağlanmış. Android'de çekilen fotoğrafları kablosuz ağ üzerinden Dropbox'a yedekleyebildiğim gibi, Windows Phone'da da Skydrive'a yedekleyebiliyorum. Her ne kadar Dropbox başlangıç'ta 2.5 GB ücretsiz alan veriyor olsa da şimdiye kadarki kullanımım ile bunu koşulsuz olarak kendiliğinden 5 GB'a yükseltmiş durumda. Bu, ücretsiz bulut depolama seçenekleri içinde makul bir rakamken Skydrive bunu başlangıçta 7 GB olarak veriyor.
Android'de güzel bir haberler ve hava durumu uygulaması var. Bu uygulama ile çeşitli Türkçe gazetelerden derlenen habelere tek yerden ulaşmak mümkün oluyor. Bir kaç standart haber başlığının yanı sıra bir anahtar kelimeye göre kendi haber başlığımı da yaratabiliyorum. Windows Phone'da ise benzer Türkçe destekli MSN'in bir uygulaması var. msn.com'daki haberlerin mobil versiyonu gibi. Tam olarak eşdeğri olmasa bile şimdilik iş görüyor.
Android'de söz konusu ses olduğunda ayarlanabilecek bir kaç tane ses seviyesi var. Telefonun zil sesi, oynatılan medyaların sesi, alarmların sesi, telefonda konuşurken kulaklıktan gelen ses vs. gibi. Windows Phone'da ise telefonun zil sesini kıstığımda kulaklık sesini de kısmış oluyorum.
Windows Phone'da browser seçeneği de az. Ne Firefox, ne Chrome, ne de Opera. Sadece IE. Çok fark ediyor mu? Şimdilik hayır. Windows masaüstü kullanırken IE bana çok dayanılmaz geliyor. Ama mobil sürümü ile ilgili fikrim farklı. Belki de şu anda alternatifi olmadığındandır.
Windows Phone'un en beğendiğim yönü Office'i. Her türlü office belgesini (Word, Excel, PowerPoint) görüntüleyip düzenleyebileceğim uygulaması çok başarılı.
Kullandığım telefon bir Nokia Lumia olduğundan navigasyon konusunda Nokia'nın haritalarını, Here Drive+'ı ve benzeri uygulamalarını sevdim. Özellikle Türkiye için haritaları offline olarak download edip internet bağlantısı olmadan kullanabilmek güzel. Ayrıca 12 milyon şarkı arşivi de Lumia kullanıcılarına açık(mış).
Windows Phone'un bence en büyük eksiği USB tethering olmaması. Telefondaki 3G interneti bilgisayarımdan kullanmak istersem tek seçeneğim telefonu bir kablosuz erişim noktası olarak ayarlamak ve dizüstü bilgisayarımdan buna bağlanmak. Bu durumda hem dizüstü hem de telefonda ciddi olarak batarya sorunum olacak. Android'de ise ne bilgisayarda ne telefonda kablosuz bağlantı için ekstra güç harcamadan USB kablosuz ile bunu yapmak mümkün.
Söylenen güzel bir özellik de kaybolmuş bir telefonun windowsphone.com üzerinden çaldırılması, kilitlenmesi veya içindeki bilgilerin sıfırlanması. Bunun için telefonun ilişkilendirildiği Microsoft hesabı (Hotmail, Live vs) ile windowsphone.com'a girip yapıp sağ üstteki açılır menüden "Find My Phone" u seçmek gerekiyor. Ben denedim ama başarılı olamadım, telefonumda bu özelliği etkinleştirmiş olmama ve bu özelliği denediğim anda telefonun internet bağlantısının olmasına rağmen. Android'de bunu yapabilmek için 3. parti uygulamalara ihtiyaç var.
Gördüğüm kadarıyla aynı donanım özelliklerine (işlemci, bellek, telefon depolama alanı vs.) sahip iki telefondan Windows Phone olanı daha pahalı. Android telefonların fiyatları biraz daha düşük. Belki farklı üreticilerin yeni ürünlerinin katılmasıyla bu durum değişebilir. Ama Google hizmetlerini yoğun olarak kullanıyorsanız Android şu an için rakipsiz. Biraz öznel olacak, ama göze de daha hoş görünüyor.
Ben, favorim iki mobil işletim sistemini karşılaştıracağım: Android ve Windows Phone 8. Android uzun süredir Google gibi hızlı karar verebilen bir devin akıllı hamleleriyle kralın tahtını devirdi. Windows ise, bir türlü istenen başarıyı yakalayamamış mobil işletim sistemlerini son sürümlerde biraz daha derleyip toparlayarak piyasaya sürdü. Live Tile'lar bir anda bir ilgi odağı oldu
Öncelikle hayatınızda Google hizmetlerini (Maps, Gmail, Youtube gibi) sıkça kullanıyorsanız Android tüm işlemleriniz için biçilmiş kaftan. Bu hizmetleri Windows Phone üzerinde de kullanabiliyorsunuz, ama gariptir, Google Windows Phone için uygulama geliştirmiyor. Bir süre öncesine kadar "açık" olmak ile ilgili çabaları olan Google, rakibi Windows Phone'un ayağına basıp duruyor. Microsoft kendi uygulamalarını kendi geliştiriyor. Gmail, Youtube uygulamalarının geliştiricisi Microsoft.
(Windows Phone MarketPlace)
iPhone için Gmail uygulaması geliştirmek konusunda farklı bir tutum sergilediğinin kanıtı ise aşağıda.
(Apple AppStore)
Facebook'un da bir Windows Phone uygulaması yok. Facebook uygulamasının geliştiricisi Microsoft. Bu arada Facebook ile Google arasındaki anlaşmazlık Android 4.x sürümlerinde adres defterinin Facebook ile senktronizasyonunda (profil resimleri, durumlar vs) kesintiye sebep oldu. Windows Phone platformunda Microsoft bu işi kendisi yapmış. Telefon defteri istenirse Facebook, Google ve Hotmail (genel olarak tüm Microsoft hesapları) ile senktronize edilebiliyor. Facebook entegrasyonu tek yönlü olmasına karşın Google ve Microsoft hesapları ile entegrasyon çift yönlü (telefonda yaratılan kişiler Google ve Hotmail'e de kaydedilebiliyor).
Twitter ise her iki platformda da kendi uygulamasını geliştirmiş.
Windows Phone MarketPlace'te bir Google Maps uygulaması var, ama varsayılan olarak Microsoft Maps'i kullanıyor. Google Maps'i kullanma şansınız var, ama performansı daha düşük. Geliştiricisi de ne Microsoft, ne de Google. Google Maps'teki haritalarınıza veya yıldızlı öğelerinize de ulaşma şansınız yok. Symbian için bile bizzat Google tarafından geliştirilmiş bir Google Maps uygulaması vardı.
Android'de bir notification drawer kavramı var; tüm uygulamaların uyarıları bir merkezde görüntülenebiliyor, ekranın üzerinde, aşağıya çekince genişleyen bir bölümde. Gelen e-posta veya SMS bildirimleri, güncellenebilecek uygulamalar, Facebook'tan gelen etkinlik davetleri vs. Windows Phone ise bunları ayrı ayrı yerlerde görebiliyoruz. Her biri için ayrı live tile'ları başlat ekranınıza koyarak duruma hakim olabilirsiniz. Live tile'ların boyutlarını istediğiniz gibi değiştirerek, bizim için önemli olan şeyleri büyütebilir, dolayısıyla da bunlarla ilgili daha fazla bilgiyi (kimden mesaj geldiği veya sadece kaç okunmamış mesajınızın olduğunu) başlat ekranında görebiliriz. Windows Phone SMS'leri ekranın üstünde geçici bir süre ile görüntülüyor, ama bunu notification drawer kadar faydalı bulmadım.
Ana ekranda varsayılan olarak bir "Ben" live tile'ı var. Bu tile'ın altında Facebook (ve/veya Twitter) hesabım ile ilgili bilgi görüntüleyebiliyor, profil resmimi ve son paylaştıklarımı görebiliyorum. Android'de de ekranlardan birine benzer şeyler eklemek mümkün.
Windows Phone biraz kısayol fakiri. Kablosuz ağı, 3G bağlansını veya NFC'yi açmak için ayarlara gidip ilgili yerden bir kutuyu işaretlemem falan gerekli. Android'de ise bunları notification center'dan veya ekranlardan birindeki kısayol çubuğundan yapabiliyorum.
Ama Windows Phone'daki takvim uygulaması bence çok güzel. Android'de sadece Google Calendar üzerindeki bilgilere ulaşabilirken, Windows Phone ile hem Google Calendar, hem Outlook.com'un hem de Facebook'un takvimlerine ulaşabiliyorum. Facebook'ta davet edildiğim bir etkinlik ile ilgili bilgi ilgili live tile'da görüntüleniyor (bunu istersem sadece katılmayı seçtiğim etkinlikler ile kısıtlayabiliyorum).
Android üzerindeki Dropbox entegrasyonu Windows Phone'da Skydrive ile sağlanmış. Android'de çekilen fotoğrafları kablosuz ağ üzerinden Dropbox'a yedekleyebildiğim gibi, Windows Phone'da da Skydrive'a yedekleyebiliyorum. Her ne kadar Dropbox başlangıç'ta 2.5 GB ücretsiz alan veriyor olsa da şimdiye kadarki kullanımım ile bunu koşulsuz olarak kendiliğinden 5 GB'a yükseltmiş durumda. Bu, ücretsiz bulut depolama seçenekleri içinde makul bir rakamken Skydrive bunu başlangıçta 7 GB olarak veriyor.
Android'de güzel bir haberler ve hava durumu uygulaması var. Bu uygulama ile çeşitli Türkçe gazetelerden derlenen habelere tek yerden ulaşmak mümkün oluyor. Bir kaç standart haber başlığının yanı sıra bir anahtar kelimeye göre kendi haber başlığımı da yaratabiliyorum. Windows Phone'da ise benzer Türkçe destekli MSN'in bir uygulaması var. msn.com'daki haberlerin mobil versiyonu gibi. Tam olarak eşdeğri olmasa bile şimdilik iş görüyor.
Android'de söz konusu ses olduğunda ayarlanabilecek bir kaç tane ses seviyesi var. Telefonun zil sesi, oynatılan medyaların sesi, alarmların sesi, telefonda konuşurken kulaklıktan gelen ses vs. gibi. Windows Phone'da ise telefonun zil sesini kıstığımda kulaklık sesini de kısmış oluyorum.
Windows Phone'da browser seçeneği de az. Ne Firefox, ne Chrome, ne de Opera. Sadece IE. Çok fark ediyor mu? Şimdilik hayır. Windows masaüstü kullanırken IE bana çok dayanılmaz geliyor. Ama mobil sürümü ile ilgili fikrim farklı. Belki de şu anda alternatifi olmadığındandır.
Windows Phone'un en beğendiğim yönü Office'i. Her türlü office belgesini (Word, Excel, PowerPoint) görüntüleyip düzenleyebileceğim uygulaması çok başarılı.
Kullandığım telefon bir Nokia Lumia olduğundan navigasyon konusunda Nokia'nın haritalarını, Here Drive+'ı ve benzeri uygulamalarını sevdim. Özellikle Türkiye için haritaları offline olarak download edip internet bağlantısı olmadan kullanabilmek güzel. Ayrıca 12 milyon şarkı arşivi de Lumia kullanıcılarına açık(mış).
Windows Phone'un bence en büyük eksiği USB tethering olmaması. Telefondaki 3G interneti bilgisayarımdan kullanmak istersem tek seçeneğim telefonu bir kablosuz erişim noktası olarak ayarlamak ve dizüstü bilgisayarımdan buna bağlanmak. Bu durumda hem dizüstü hem de telefonda ciddi olarak batarya sorunum olacak. Android'de ise ne bilgisayarda ne telefonda kablosuz bağlantı için ekstra güç harcamadan USB kablosuz ile bunu yapmak mümkün.
Söylenen güzel bir özellik de kaybolmuş bir telefonun windowsphone.com üzerinden çaldırılması, kilitlenmesi veya içindeki bilgilerin sıfırlanması. Bunun için telefonun ilişkilendirildiği Microsoft hesabı (Hotmail, Live vs) ile windowsphone.com'a girip yapıp sağ üstteki açılır menüden "Find My Phone" u seçmek gerekiyor. Ben denedim ama başarılı olamadım, telefonumda bu özelliği etkinleştirmiş olmama ve bu özelliği denediğim anda telefonun internet bağlantısının olmasına rağmen. Android'de bunu yapabilmek için 3. parti uygulamalara ihtiyaç var.
Gördüğüm kadarıyla aynı donanım özelliklerine (işlemci, bellek, telefon depolama alanı vs.) sahip iki telefondan Windows Phone olanı daha pahalı. Android telefonların fiyatları biraz daha düşük. Belki farklı üreticilerin yeni ürünlerinin katılmasıyla bu durum değişebilir. Ama Google hizmetlerini yoğun olarak kullanıyorsanız Android şu an için rakipsiz. Biraz öznel olacak, ama göze de daha hoş görünüyor.
3.05.2013
Ubuntu artık spyware oldu
demiş Open Software Foundation başkanı Richard Stallman. Peki neden? Çünkü Ubuntu bir süredir masaüstü arama sonuçlarını Cannonical'a gönderiyordu. Cannonical bu durumu pek umursamamış görünüyor. Ubuntu'nun 13.10 sürümünde de hala durum aynı. Stallman'ın karşı çıktığı konu bu ayarların varsayılan olarak "açık" gelmesinden. Birçok kullanıcı bu ayarı varsayılan "açık" değerinde bırakacak ve tüm arama sonuçları Ubuntu merkezine gönderilecek.
Bu ayarı kapatmak için ekranın sol üst köşesindeki "Dash"e tıklayın.
açılan arama kutuna Privacy yazarak aynı adlı diyaloğu açın.
Burada "When searching in the Dash"in yanındaki anahtarı off konumuna getirin.
Bu anahtarın işlevi ve açık/kapalı olması durumunda alacağınız farklı sonuçlar şu adreste özetlenmiş.
28.03.2013
Bugüne kadar görülmüş en büyük siber saldırının hedefi: Spamhaus
Çeşitli kaynakların [1, 2, 3] bildirdiğine göre son 10 günlük dönemde gerçekleşen DDoS saldırılarılarının ölçeği şimdiye kadar görülenlerden çok büyük. Saldırının hedefinde Spamhaus var. Spamhaus, şu yazımda bahsettiğim gibi, spam olarak adlandırılan ve istenmeyen mesajların alıcı tarafından engellenmesini sağlayan bir organizasyonun ismi.
Saldırı o kadar büyük ki, spamhaus gibi bir sürekli saldırıların hedefinde olan bir organizasyon böyle bir trafik karşısında çaresiz kalıp bu konuda uzman olan CloudFlare firmasından yardım istemiş. Saldırının büyüklüğü hakkında telaffuz edilen rakamlar saniyede 300 gigabit!
BBC'nin haberine göre Spamhaus, Cyberbunker adlı sitenin ayağına basmış. Cyberbunker da bu duruma bozulup tüm silahlarını Spamhaus'a çevirmiş. Spamhaus'un CloudFlare'den yardım istemesinin ardından siteye yönlenmiş DDoS saldırıları defedilmiş. Ancak bundan sonra taktik değiştiren saldırganlar CloudFlare'in hizmet aldığı diğer hizmet sağlayıcıları hedef almaya başlamışlar. Bu durum sonunda Tier-1 bağlantıları sağlayıcıları ağlarındaki trafiği engelleyememişler. CloudFlare'in blog'unda bahsettiğine göre bu noktadan sonra saldırı artık sadece Spamhaus'u etkilemekten çıkıp Avrupa başta olmak üzere tüm dünyanın internet trafiğini etkiler hale gelmiş.
Başlangıçta yansıtılmış DNS saldırısı denen bir yöntemle Spamhaus hedef alınmış. Kaynağı değiştirilmiş (spoofed) çok sayıda DNS sorguları kullanılmış. Hedef sunucular küçük boyutlu gelen DNS sorgu isteklerine çok büyük cevaplar vermek zorunda kalınca ortaya katlanarak büyüyen bir trafik çıkmış. Ayrıca saldırıyı yapan sunucular, DNS sorguların sonuçlarıyla ilgilenmedikleri için sorguyu başka gerçek sunucular yapmış gibi göstermişler. Doğal olarak cevap da bu sunuculara dönülmüş. Bu durumda bazı servis sağlayıcı saldırıların kaynağının Spamhaus olduğunu düşünmüş :)
Uzmanlar, çok daha büyük benzer saldırıların yakın gelecekte muhtemel olduğunu söylüyor. DDoS gibi saldırıları engellemenin kolay bir yolu olmadığı, internet sağlayıcıların bu konuda bir girişimde bulunması gerektiği söyleniyor.
Son birkaç gündür çok yaygın olarak internette sebepsiz bir yavaşlamadan şikayetçiyseniz sebebi buymuş işte.
Saldırı o kadar büyük ki, spamhaus gibi bir sürekli saldırıların hedefinde olan bir organizasyon böyle bir trafik karşısında çaresiz kalıp bu konuda uzman olan CloudFlare firmasından yardım istemiş. Saldırının büyüklüğü hakkında telaffuz edilen rakamlar saniyede 300 gigabit!
BBC'nin haberine göre Spamhaus, Cyberbunker adlı sitenin ayağına basmış. Cyberbunker da bu duruma bozulup tüm silahlarını Spamhaus'a çevirmiş. Spamhaus'un CloudFlare'den yardım istemesinin ardından siteye yönlenmiş DDoS saldırıları defedilmiş. Ancak bundan sonra taktik değiştiren saldırganlar CloudFlare'in hizmet aldığı diğer hizmet sağlayıcıları hedef almaya başlamışlar. Bu durum sonunda Tier-1 bağlantıları sağlayıcıları ağlarındaki trafiği engelleyememişler. CloudFlare'in blog'unda bahsettiğine göre bu noktadan sonra saldırı artık sadece Spamhaus'u etkilemekten çıkıp Avrupa başta olmak üzere tüm dünyanın internet trafiğini etkiler hale gelmiş.
Başlangıçta yansıtılmış DNS saldırısı denen bir yöntemle Spamhaus hedef alınmış. Kaynağı değiştirilmiş (spoofed) çok sayıda DNS sorguları kullanılmış. Hedef sunucular küçük boyutlu gelen DNS sorgu isteklerine çok büyük cevaplar vermek zorunda kalınca ortaya katlanarak büyüyen bir trafik çıkmış. Ayrıca saldırıyı yapan sunucular, DNS sorguların sonuçlarıyla ilgilenmedikleri için sorguyu başka gerçek sunucular yapmış gibi göstermişler. Doğal olarak cevap da bu sunuculara dönülmüş. Bu durumda bazı servis sağlayıcı saldırıların kaynağının Spamhaus olduğunu düşünmüş :)
Uzmanlar, çok daha büyük benzer saldırıların yakın gelecekte muhtemel olduğunu söylüyor. DDoS gibi saldırıları engellemenin kolay bir yolu olmadığı, internet sağlayıcıların bu konuda bir girişimde bulunması gerektiği söyleniyor.
Son birkaç gündür çok yaygın olarak internette sebepsiz bir yavaşlamadan şikayetçiyseniz sebebi buymuş işte.
27.03.2013
WSUS download hızını sınırlama
Yerel ağımızdaki WSUS (Windows Server Update Services) sunucumu tekrar kurmam gerekti. Bu da yüklü tüm güncellemeleri Microsoft sunucularından tekrar indirmek demekti. Bu durumda WSUS sunucu, internet bağlantımızın tamamını kullanarak, hatta tam anlamıyla "sömürerek" download'larını tamamlamak için fazla mesai yaptı. E bu durumda internete bağlanmaya çalışan herkes inanılmaz bir yavaşlıktan şikayet etmeye başladı. WSUS'un download'lar için kullandığı bantgenişliğine bir üst sınır getmenin mümkün olup olmadığını araştırırken buldum ki BITS'i (Background Intelligent Transfer Service) kullanarak bunu yapabilirim. Peki hiçbir ayar arayüzünü bilmediğim BITS'i nereden yapılandıracağım? Group Policy!
Kendisi de etki alanımızın bir üyesi olan WSUS sunucunun üzerindeki Group Policy Object Editor ile nedense gerekli policy ayarlarına ulaşamadım. Ben de kendi bilgisayarımı kullanarak mmc.exe'yi çalıştırdım, ona Group Policy Object Editor snap-in'ini ekleyerek uzak sunucuyu yapılandıracak şekilde ayarlamayı denediğimde ise gerekli ayarlara uzaktan erişmeyi başardım.
Yapılması gereken
Computer Configuration>Administrative Templates>Network>Background Intelligent Transfer Service
altındaki "Limit the maximum network bandwidth for BITS background transfers" değerini çift tıklayarak açılan pencereye aşağıdaki gibi ayarlarlamak.
Burada ben sabah 08:00 ile akşam 18:00 arasında 400 Kbps hızında download yapmasını, geri kalan zamanlarda da 1000 Kbps hızında download yapmasını söylemiş oldum. Eğer "Use all availabile unused bandwidth" checkbox'ını işaretlerseniz bu saatler dışında tüm kullanılabilir bağlantı hızını kullanmayı seçmiş olursunuz. Bu değeri "Disabled" yaparsanız veya "Not Configured" olarak bırakırsanız BITS her zaman mümkün olan en yüksek hızda download yapmaya çalışacaktır.
5.03.2013
Sabit diskler için sağlık kontrolü : SMART
Bütün verilerini yalnız bir sabit diskte tutup da bu diski kaybeden herkes gibi ben de diskin bozulmasının işaretinin önceden nasıl alınacağını araştırmıştım bir aralar. Sanki hiç bozulmayacakmış gibi güvendiğimiz sabit disk, bir gün bozuluverir. Yılların eskitemediği bir disk, ya da yeni alınmış bir disk, hiç farketmez.
Bu durumda kalmamak için geliştirilmiş bir teknoloji var: S.M.A.R.T. O noktalara dikkat, neden bilmem, illa ki noktalarla yazılacak.
Büyük verilerle çalışan firmaların yıllarca çalışarak geliştirdikleri bir yöntem. Ama standartlaşma aşamasında biraz cılız kalmış. Bunun sonucunda da tasarım amacı erken uyarı olan bir sistemin, bozulduktan sonra uyarı vermesi gibi bir durum söz konusu olmuş.
Eldeki tek yöntem bu olunca güvenmek lazım, kullanmak lazım. Uzun yıllardır her seferinde bir S.M.A.R.T. değerlerini okuyabilen bir program bulur, o programın "disk bozuluyor" demesini bekledim dururum. Okunan değerler karışıktır. Değerlerin açıklamalarının karışıklığı bir yana, bir de listelenen değerler Current, Worst, Threshold, Raw falan gibi alanlara sahiptir. Hangisine bakıcaz, hangisi önemlidir, bilemezdim bi türlü.
Öncelikle söylemek gerekir ki her üretici her disk için aynı standart verileri sunmuyor. Örneğin üreticinin biri "0x06 Read Channel Margin" verisini sunarken diğer üretici sunmayabiliyor. Hatta aynı üretici farklı model iki diskinde bile aynı veriyi sunmayabiliyor. Standartlaşma aşamasındaki cılızlıktan kastettiğim iki noktadan birisi bu.
Örneğin şu anda kullanmakta olduğum bilgisayarın disklerinin Acronis Drive Monitor ile okunan verileri şöyle:
Görüleceği gibi "Reallocated Sectors Count" alanı "Fail" olarak işaretlenmiş. Yanlız bu değer ile ilgili listelenen 3 tane veri var:
Raw Value = 4Diskin üzerindeki sensörlerden okunan ham veri Raw Value olarak gösteriliyor. Bu ham veri daha sonra normalize edilerek 1 ile 253 arasında bir değere çevriliyor (1 en kötü, 253 en iyi değer). Bu normalize edilmiş değer yukarıdaki resimde Value olarak listelenmiş. Acronis Drive Monitor göstermemiş, ama başka programlarda bir de Worst alanı var ki o da normalize edilmiş veriler içinde şimdiye kadar okunan en düşük değer olarak tanımlanıyor. Threshold olarak gösterilen değer ise eşik değeri: bu değer sağlıklı bir disk için olabilecek en düşük değer. Bu değerin altına düşmeden diskinizin değiştirilmesi öneriliyor.
Value = 100
Threshold = 36
Bir disk üreticisinin isteyeceği en son şey ürettiği disklerin çabucak bozulmasıdır. Bunun sonucunda da disk üreticileri SMART verilerinin "diskiniz bozuluyor" şeklinde uyarı vermesini istemezler. Bu aşamada standart da onları zorlamadığı için bazı durumlarda disk çok geç uyarı verebilir, veya uyarı vermeden bozulabilir. Dahası bir üretici "SMART uyumlu" olarak ürettiği disk onlarca sağlık parametrelerinden sadece birini sunuyor olabilir. Bunun da standart açısından hiç bir sakıncası yok.
Evet, eksiklikleri var ama yine de bu sistemin sağladığı verileri kullanmak gerek.
Aynı bilgisayarda aynı diskleri için HDD Tune yazılımının sunduğu ekran da şöyle:
Bu araç ise Acronis'in aksine Reallocated Sector Count'un durumunu OK olarak listelemiş, ama onu ve başka iki değeri sarı ile işaretlemiş. Şu sayfada sarı değeri için "Kritik değere çok yakın" açıklaması yapılmış. Aslında örneğin Spin Retry Count için mevcut normalize değer 100, şimdiye kadar okunan en kötü değer de 100, okunan ham veri 0, ama yine de sarı işaretlenmiş. Tamam, 97 eşik değerine çok yakınız, ama disk alındığı günden bu yana 99 bile olmamış ki! Okuyan programların da bu konuda farklı yorumlarının olduğu da aşikar.
Wikipedia'nın SMART ile sayfasında, dikkat edilmesi gereken önemli veriler şöyle listelenmiş:
ID | Değer Adı | Açıklaması |
---|---|---|
0x05 | Reallocated Sector Count | Manyetik disk plakasının üzerinde okuma/yazma hatasına sahip alan sayısı (ham veri). Buradaki veriler sağlam başka bir noktaya taşındıkları için kullanıcı birşey hissetmez, ama bu sayıların çoğalması da bir sorun belirtisidir. |
0x0A | Spin Retry Count | Disk plakasını döndüren motorun, çalışma durumuna geçiş için yaptığı başarısız girişim sayısı. |
0xB8 | End-to-End Error / IOEDC | Diskin cache belleğinden manyetik belleğine kadarki yolda oluşabilecek parity hataları. |
0xBC | Command Timeout | Diske gönderilen ve zaman aşımına uğrayan komut sayısı. Sıfırdan farklı olması bir sorunun işareti. |
0xC4 | Reallocation Event Count | Bozuk alanlardaki verilerin sağlam alanlara kopyalama sayısı. "Reallocated Sector Count" verisinden farklı olarak bu veri başarılı ve başarısız taşıma işlemlerinin toplamıdır. |
0xC5 | Current Pending Sector Count | Okunamayan ve başka bir yere taşınmak için bekleyen (okunamadığı için taşımak da mümkün değil, ama disk yazılımı bozuk yeri işaretler ve bu verinin üzerine yeni bir veri yazılacağı zaman bunu sağlam başka bir alana yazar) alan sayısı. |
0xC6 | Uncorrectable Sector Count | Disk üzerinde düzeltilemeyecek okuma/yazma hatalarına sahip alanların sayısı. |
0xCA | Soft Read Error Rate | ECC hatalarının sayısı. |
0xE6 | Drive Life Protection Status | Diskin "Hayat Eğrisi'ne (Life Curve)" göre çalışma durumu. |
Bunun dışında elimizdeki bir diskin ne kadar uzun süredir çalıştığını gösteren "0x09 Power-on Hours" alanı da var, bunlara dikkat etmek gerek.
6.02.2013
Firefox'ta Flash içeriğini eklentisiz engelleme
Ziyaret ettiğim sayfaların kenarında köşesinde yer alan Flash içeriğinin sesli ve görüntülü olarak hemen harekete geçmesinden hiç hoşlanmıyorum. Bunu bir süredir Firefox'un NoScript eklentisi ile yapıyordum. Ama Firefox'un 14 sürümünden beri bu işi çok basit bir şekilde yapılabileceğini bugüne kadar ben de bilmiyordum.
Yeni açılan bir sekmeye about:config yazıp
Yeni açılan bir sekmeye about:config yazıp
plugins.click_to_playdeğerini true yapmak yeterli. Bu işlemden sonra ziyaret edilen sayfadaki bir eklentinin etkinleştirilmesi için aşağıdaki gibi bir izin mesajı görüntülenecek.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)